18 Ocak 2010 Pazartesi

Paris, Texas

buradan yetkililere sesleniyorum: "bu tarz" filmlerin extra mutlu son'lu direktör katları yapılması şart olsun. bunu gerçekten istediğimden emin değilim ama bi düşünülsün. en azından ben bu konuyu düşünene kadar...

şimdilik öyle olması gerekiyordu deyip konuyu kapatalım. bir film'in mevzuu için yapılabilecek en kapsamlı değerlendirmeyi yaptıktan sonra geriye söylenecek pek bir şey kalmıyor. daha önce bir wim wenders eseri gördüysem de farkında değilim. buna rağmen "müziklerde her zamanki gibi ry cooder imzası var" demekten kendimi alamıyorum. ry (şu isimdeki tevazuya bakar mısınız?) abi için sette küçük bir bar sahnesi kurmuşlar, yanına bir iki eleman vermişler. iki karton sigara, sınırsız içki... gereken loşluğu sağlamışlar... bir taraftan film çekilirken kafasına göre çalmış abimiz. gibi bir ambiyans, bir çöl rüzgarı, açık mâî efkar.

oyunculuk genel olarak iyi, kimse sırıtmıyor benden başka. bir kimseyi biraz öne çıkarmak icab ediyorsa travis derim. adamın gerçek adını bilsem travis rolündeki bilmemkim derdim. adam zaten filmin yüzde seksen dokuzunda görünüyor. bu da gözlerden kaçmış olması muhtemel bir ayrıntı, benden size. sonra gerek nastasya gerek ufaklık hakketen gayet iyiler.

zaten film iyi film unutmadan söyleyeyim. yavaş başlayıp ufacık bir duraksama olmaksızın mütamadiyen artan tempo finalde tavan yapıyor, enfes sex shop sahnesi nefesleri kesiyor. konuyu bir noktaya indirgemeden aşkın, ayrılığın, savrulmanın, anneliğin, babalığın ve çocukluğun, hasılı insanlığın türlü türlü hallerini bir hikayede görünür kılmış wenders. hatta tekrar tekrar izlenesi sex shop'taki yüzleşme sahnesiyle bilhassa hissedilir kılmış ki takdirimi kazandı her türlü. gecikmiş bir bravo.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder