25 Temmuz 2009 Cumartesi

besame mucho

besame mucho yavrum, nasılsın ? trista pena güzelim, keyfin nasıl ? gracias ala vida bebeğim, astala vista ruhum. amor amor diyerek geldim kapına. corason espinado hayatım.

sıcak

sıcak ki; serinliği yalnız çayda arayacak kadar. akordeonumu getirin bana. çalayım dans edesiniz, dilerseniz raks edesiniz. ben bilmiyorum nasıl ediliyor. ben bilmez. ben öğrenmek istemez. içimden gelmesini isterim ben içimden gelirse bir yoluna bakarız, bir şekilde olur. bir şekilde hallederiz, mesele değil. sıcak olduğu için arapça konuşasım geliyor sıcak havalarda arapça konuşası gelmez mi insanın? geliyor bana. soğuk olsaydı buz gibi çerkesçe konuşurdum. buz gibi buz.

sıcağın bir çok şeyle ilişkisi var; gözlerle mesela. bir çok şeyle alakalıdır sıcak; mesela kırmızı, kan, kırmızı diğer şeyler ve kanlı diğer şeyler. sözü getirmek istediğim yerd seni bulamazsam üzülürüm. belki aramaya üşenirim de uyurum. uyku bir tarafta hep hazır duruyor. bu iyi mi kötü mü bilmiyorum. sıcak uykuya da farklı bir hava katar.

23 Temmuz 2009 Perşembe

gürz

bir kimse varmış, kimsecikler içinde bir kişicik bir kimse imiş, her kimse artık. bu bir arkadaşımızdır diyelim biz şimdi ona. şimdilik bir zaman dilimiyle mukayyet bir hitab olarak öyle olsun, öyle diyelim. eline bir gürz alsın ve sorsun ve desin ki; bu nedir elimdeki? o elindeki gürz olsun. gürz mü? evet gürz olsun. ne yapacağını bilemeyip baksın da baksın. sonra yere bıraksın çünkü işkillendi bir zanna sahip oldu. doğrudur doğru bir zanna vardı, tabi işin doğrusunu bilemez o anda ama öyle sandığı için beğenmedi bunu. hiç gerekmezdi düşündüğü gibi bir şeyse eğer bu. başka türlüsünü yoramadı, gerek de görmedi, gerekmezdi çünkü zaten soğumuştu o şeyden. düşüncesi bile kötüydü. bıraktı gürzü yavaşça yere. atmadı ama atmak yakışık almadı, gürültü koparmak gerekmezdi kulağa hiç hoş gelmiyorduysa da gecenin içinde kayboldu yavaşça yürüyerek. ay yoktu.